BASIN

Kemoterapi son çare değil

ESRA KESKİN DEMİR - İSTANBUL

 

Sağlıklı hücrelere zarar verdiğinden dolayı kemoterapiye ilgi giderek azalıyor. Hastalar, en az sayıda kürde kemoterapi görebilmek için destekleyici tedavi yöntemlerine başvuruyor. Kişiye özel radyoterapi ve biyorezonans bunların başında geliyor.

 

Tıp alanındaki tüm gelişmelere rağmen kanserin kesin tedavisi hâlâ tam anlamıyla bulunamadı. Şimdiye kadar kanser hastalarına yapılan en yaygın tedavi yöntemi birçoğumuzun bildiği gibi kemoterapi. Ancak son dönemde çok tercih edilmek istenmiyor. Bunun başlıca sebebi, kemoterapinin damardan alınmasından dolayı tüm vücudu etkileyerek sağlıklı dokulara da zarar vermesi. Tıp hekimlerinin başvurduğu daha lokal bir tedavi yöntemi ise radyoterapi. Ancak radyoterapi, yani ışın tedavisi de, benzer bir şekilde, lüzumsuz yere ışınlanan bölgedeki normal dokulara zarar verebiliyor. Bu yüzden hekimler artık kemoterapi ve radyoterapiyi, hastaya en az düzeyde zarar verecek şekilde farklı tedavi yöntemlerine başvuruyor.

 

Kişiye özel radyoterapi, biyorezonans, ozon ve bitkisel tedavi bunların başında geliyor. Kişiye özel radyoterapi hakkında bilgi veren Prof. Dr. Mahmut Özşahin, bu yöntemin teknolojinin sunduğu yeni imkânlar sayesinde ortaya çıktığını söylüyor. Tümörün yerinin üç boyutlu olarak saptanmasını sağlayan bu görüntüleme teknolojisi, sağlıklı dokulara en az zararı vererek tümörü öldürmeye odaklı bir sistem. Özşahin, böylelikle tedavide büyük oranda başarı sağlandığını söylüyor. Bu yöntemle hastanın daha az acı çektiğini anlatıyor: “Bu tedavinin temsilcisi olarak görülen helikal tomoterapi tekniğiyle, tedavi boyunca her aşamada görerek ya da gerekirse tedavi planını otomatik olarak adapte edebiliyoruz. Helikal tomoterapi yöntemiyle daha önceden çok riskli görülen ve yapılması zor olan tüm vücut ve ‘kemik iliği’ ışınlamalarının da önü açılıyor. Kemik iliğinde tümör yapıları bulunan veya kemik iliği nakli gerçekleştirilecek genç hastalara da umut ışığı olacak bir teknoloji. Dünyada çok yeni olan bir tedavi yöntemi olmasına karşın, Türkiye’de bu yıl itibarıyle dokuz hastanede yapılmaya başlanacak.”

 

‘Annem üç ayda kemik iliği kanserinden kurtuldu’

 

Son dönemde birçok kanser hastasının iyileşmesine yardımcı olan önemli bir tedavi yöntemi de biyorezonans. Çok fazla bilinmemesine rağmen etkili bir yöntem. Konuyla ilgili bize bilgi veren ise Dr. Esra Kırsever. Aslında kadın doğum uzmanı olan Kırsever, annesinin kemik iliği kanserine yakalanmasıyla biyorezonans ile tanışmış. Hatta tedavi cihazını alıp annesini bizzat kendi tedavi etmiş. Hastalığın 4. evresinde olan annesi için önce hangi ilaçların daha etkili olduğunu saptamış ve ilaç tedavisinin yanı sıra biyorezonans ile vücut savunma mekanizmasını güçlendirmiş. Son olarak iki kür kemoterapi alan annenin, üç aylık süre zarfında kan değerler tamamen normale dönmüş. Kırsever, yaklaşık iki yıldır biyorezonans ile uğraşıyor. Ona göre, biyorezonans en basit anlatımıyla bugün sıklıkla kullandığımız ‘emar’ın tedavide kullanılış şekli. Yani kanserli hücreyi, gereken aralıkta frekans vererek tedavi etme yöntemi. Kırsever, “Öncelikle hastanın vücudunda olması gereken frekansı test edip vücutta yük oluşturan bütün etkenleri tespit ediyoruz. Direnç sisteminin çökmesine sebep olan birtakım blokajlar olabiliyor. Bu bir virüs, bakteri, ağır metal ya da kimyasal olabilir. Bunların hepsini kullandığımız cihazın ürettiği frekansla vücuttan süpürüyoruz.” diyor. Ona göre biyorezonans ile kanserli bir hastayı tedavi etmekle alerjisi olan bir çocuğu tedavi etmek arasında hiçbir fark yok. Zaten bu tedavi yönetiminin en güzel yanı, sağlıklı hücrelere zarar vermeyen bir sisteme sahip olması. Tedavi sırasında tek yapmanız gereken, vücudunuza yük yapan majör gıda alerjenleri (süt, yumurta, buğday ve maya) tespit edildikten sonra iki ay kadar, bu alerjenleri içermeyen bir diyet yapmanız. Yanı sıra kanserli hücrelerinize karşı en çok etki gösterdiği tespit edilen ilacı kullanıp tedaviye devam ettiğinizde hastalığı atlatmanız mümkün olabiliyor. Kimi zaman da vücut direnç sistemi güçlendikten sonra birkaç kür kemoterapiye ihtiyaç duyuluyor.

 

Ozon ile tedavi olmak mümkün mü?

 

Alternatif tedavi yöntemleri arasında çok tartışılanlardan biri de ozon tedavisi. Kimi doktorlar bu tedaviyi kanser için uygun bulmazken, bazıları da şiddetle savunuyor. Ozon tedavisi, damardan alınan 50 ya da 100 ml kanın içine bir miktar ozon konularak tekrar damardan geri verilmesi işlemi. Oksijen eksikliğinin kanserin yayılmasını kolaylaştırdığını savunan hekimler, kanserin hayati organlara henüz geri döndürülemez zararlar vermeden önce fark edildiğinde ozon ile tedavi edilebileceğini söylüyor. Bu yöntemin yaygınlaşmasının en önemli sebeplerinden biri İsveçli bilim adamlarının yaptığı bir araştırma. Buna  göre oksijen eksikliği kanserli hücrelerin tümörden ayrılıp başka yerlere yerleşmesine sebep oluyor. Ozon gazı da hücrelerdeki oksijen dengesini sağlayarak tedaviye yardımcı oluyor. Buna karşı çıkan hekimlerin savundukları ise ozonun kanserli hücrenin tedavisinde hiçbir rol oynamaması. Onkolog Prof. Dr. Şeref Kömürcü, ozonun kanser tedavisinde hiçbir etkisi olmadığının klinik araştırmalarda tespit edildiğini söylüyor. Bitkisel tedaviler de hastaların tercih ettikleri arasında. Ancak tedavi hangi yöntemle yapılacak olursa olsun mutlaka uzman bir hekimin kontrolünde olunması gerekiyor. Zaten alternatif yöntemler kişiden kişiye ve kanserin evresine  göre değişiyor. Bu nedenle kemoterapiden kaçayım derken ehil olmayan kişilere tedavi olunmaması gerektiği konusunda uzmanlar uyarıyor.